CHP Ataşehir Kadın ve Gençlik Kolları tarafından yapılan basın açıklamasında; “Kaybedecek tek bir kız kardeşimiz daha yok. Adalet İçin Sessiz Kalmayacağız” denildi.
CHP Kadın cinayetlerine ve yaşanan adaletsizliklere karşı sesimizi yükseltiyoruz sloganıyla bir basın açıklaması yaptı ardından kadınlar sloganlar eşliğinde kısa bir yürüyüş düzenledi.
Küçükbakkalköy Prestij Caddesi’nde CHP Ataşehir İlçe Başkanlığınca düzenlenen basın açıklamasında, Kadınlarımız, Gençlerimiz ve tüm örgütümüzle birlikte haykırıyoruz, Adalet istiyoruz dediler.
Yapılan konuşmaların ardından kadınlar ve gençler; “Susma sustukça sıra sana gelecek, “Susmuyoruz korkmuyoruz itaat etmiyoruz”, “Kadınlar ölmesin”, Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganları eşliğinde Prestij caddesinde kısa bir yürüyüş yaptılar.
Basın açıklamasından önce konuşan İlçe Başkanı Celal Yalçın; “Kadınlar her gün sokaklarda öldürüyor. Kadınlarımız, gençlerimiz adalet bekliyor. Kadınlarımız, gençlerimiz sokaklarda özgürce yürümek istiyor. Psikopatların, canilerin dünyasında suçluların adaletle terbiye edilmesini istiyor. Kadınlar yarın hangi arkadaşlarının öleceğini bilmek istemiyor. Devlete adalete güvenmek istiyor. Bugün kadınlar ve gençler için ses çıkarıyoruz.” Diyerek sözü Gençlik Kolları başkanı Ulaş Can Arslan’a bıraktı.
Prestij Caddesinde yapılan basın açıklamasına, İlçe Başkanı Celal Yalçın ve yönetim kurulu üyeleri, Kadın ve Gençlik Kolları başkan ve yönetimi, Ataşehir Belediye Başkan Yardımcısı Birkan Birol Yıldız, Ataşehir Belediye Meclis 1. Başkan Vekili Kaya Uluyılmaz, CHP Meclis Üyeleri ile örgüt üyeleri katıldı.
Gençlik Kolları Başkanı Ulaş Can Arslan ve Kadın Kolları Başkanı Hülya Çiçek’in okuduğu basın açıklamasında; Adalet İçin Sessiz Kalmayacağız denilerek şöyle devam ettiler:
“Ayşenur ve İkbal’in katledilmeleri ülkece kanımızı dondurdu.
Onları hayattan koparan vahşetin tanığı olduğumuz için üzüntü ve öfke doluyuz.
Üzgün ve öfkeliyiz çünkü bu iki genç kadının vahşice katledildiği gün Beyoğlu’nda bir tacizin video kaydını ülkece izledik. Tacizciler serbest bırakıldı. Kamuoyu tepki verince tekrar gözaltına alındılar, tutuklandılar.
Haberimiz olmasaydı, görmeseydik, duymasaydık, tepki vermeseydik; başka tacizler ve belki de cinayetler için aramızda olmalarına göz mü yumulacaktı? Bu sorunun cevabını biliyoruz.
Biz bu sorunun cevabını defalarca şikâyette bulunmasına rağmen sesini duyuramamış, korunamamış İkbal’den biliyoruz.
Biz bu sorunun cevabını tacize uğrayan, şiddet gören kadınları koruma görevini yerine getirmeyen yahut suiistimal eden yetkililerden biliyoruz.
Biz bu sorunun cevabını kişisel bilgilerinin faille paylaşılmasından korkup hukuki süreçlere başvurmayan binlerce kadından biliyoruz.
Hukuk sistemi kadınları korumuyor, kolluk korumuyor, yasalar etkin uygulanmıyor.
Çok sayıda suç kaydı olan sabıkalı şahıslarla ilgili işlemler ancak kamuoyu sesini yükseltince gerçekleşiyor!
BİR KEZ DAHA SORUYORUZ;
Onlarca şikayet kaydına rağmen görevini yapmayan yetkilileri korumak yerine yaşamak isteyen kadınları korumak bu denli zor mu? Kadınlar yaşamak istiyor!
Oysa mağdurun suçlandığı, faillerin sırtının sıvazlandığı bu adaletsiz düzen kız kardeşlerimizi, çocuklarımızı bizden koparıyor.
Cezasızlık politikalarıyla, teşvik edilen şiddet kültürüyle, kamuoyu baskısıyla ilerleyen hukuki süreçlerle, güven kaybına uğrayan adalet sistemimizle gelinen nokta hepimizin kanını donduran kadına yönelik şiddet oluyor.
Kamu düzenini sağlaması beklenirken siyaseti dizayn etmekle uğraşan yargıyla, gündelik siyasete malzeme edilen yasalarla geldiğimiz nokta kadınları hayattan koparıyor.
22 YILDIR KADINLARIN YAŞAMI HER GÜN DAHA DA ZORLAŞTIRILIYOR.
Bugün Türkiye’de artık hepimiz açık konuşmalıyız ki kadınları korumayan bir hükümet ve yargı sistemi var. 6284’ü etkin uygulamaktan ve İstanbul Sözleşmesi’nden başka bir koruma kalkanı da yok.
Ama keyfiyet var, ama hukuku hiçe sayma var, İstanbul Sözleşmesinden bir gecede çekilme garabeti var!
KADINLAR VE ÇOCUKLAR TEHLİKEDE!
Bütün kadınlar bu gerçeğin farkında olarak hayatlarına devam etmeye çalışıyorlar. Kadınlara karşı işlenen suç ve şiddet verilerini tutan ya da yayınlayan bir devlet kurumu olmadığı gibi hükümet yetkilileri tarafından bu verilerin üzeri örtülüyor, kamuoyundan saklanıyor.
Bu verileri tutan, yayınlayan kadın hareketi ise yok sayılıyor. Türkiye’de kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetle ilgili resmi verilere ulaşmak mümkün değil.
Şeffaflıktan uzak bu tutum nedeniyle; kadın örgütlerinin iş birliğiyle takip edilen detaylı veri çalışmaları var, ancak bakanlıkta muhatapları yok.
Etkin politika derseniz hiç yok.
Kadınların kendi dayanışmaları var!
Sıradaki hiçbir kız kardeşimiz olmasın diye tutulan kayıtlarımız var.
Çünkü kadınlar evlerinde, iş yerlerinde, sokakta sadece kadın oldukları için öldürülüyor.
En yakınlarındaki erkeklerden tutun hiç tanımadıkları erkeklerin şiddetiyle öldürülüyorlar. Erkekler kadınları tehdit etmek için kendi çocuklarını da öldürüyorlar mesela. Babaları tarafından öldürülen çocuklar var.
Diyarbakır’da cansız bedeni köyünde 19 gün sonra bulunan Narin var. Katili ya da katilleri ise hala belirsiz.
Kimi zaman da intihar etti denilerek karanlıkta bırakılmak istenen kadın ölümleri var. Şule Çet cinayeti gibi pencereden, balkondan düştü denilerek üstü örtülmeye çalışılıyor.
BU TABLONUN SORUMLUSU ELBETTE SİYASİ İKTİDAR.
Sistematik bir şekilde kadınlar şiddet karşısında çaresiz bırakıldı, bırakılıyor.
Politik bir tercih olarak koruma, önleme ve caydırıcılık ekseninden uzaklaşmış uygulamalar ve cezasızlık şiddet salgınını büyütüyor.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Hanım, “aileyi koruma” görevinden bahsediyor. Her haneye bir aile danışmanı olacakmış. Kadının soyadı hakkı bile aileye zararmış, çocuk üzerinde olumsuz etkileri olurmuş. Çocukları asıl olumsuz etkileyen; şiddet, istismar ve bunların üzerinin örtülmesidir.
Kadın cinayetleri ve çocuk istismarları verileriyle ilgili olarak takip süreci başlattığımızın; Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’na yapılan bilgi edinme başvurularının sonuçsuz kalmaması için kamuoyu oluşturacağımızın bilinmesini istiyoruz.
Takip, tehdit, taciz, istismar ve tecavüz vakalarında mağdurun kişisel bilgilerinin koruma altına alınmasının resen gerçekleşen bir hak olmasını, güvenlik açığı oluşturmayacak şekilde korunmasını savunacağımızın bilinmesini istiyoruz.
Bu bağlamda İstanbul İl Kadın Kolları olarak Beyoğlu’ndaki taciz vakası için adli makamlara müdahillik dilekçemizi verdiğimizin, şüphelilerin tutuklu yargılanmaları ve emsal oluşturacak şekilde üst sınırdan ceza almaları için sürecin takipçisi olacağımızın da bilinmesini istiyoruz.
Yasaları güçlendirerek, kadınların refahını artırarak devam etmek zorundayız.
Kadınların çalışma hayatına katılımını kolaylaştırmak, istihdam politikaları uygulamak yerine kadının eve hapsolmasını destekleyen bir iktidar karşımızda duruyor.
Biz de tam bu zihniyetin karşısında kadınların eşitlik mücadelesinin yanındayız.
Hukuki ve psikolojik destek hizmetlerimizle hayatın her anında kadınların yanındayız. Kreşlerden yurtlara, istihdamdan eğitime cinsiyet eşitliğinin sağlandığı bir toplum için var gücümüzle çalışıyoruz. Kadın ve çocuk refahını önceleyen sosyal politikalarımızla güçlü kadınlarla güçlü bir gelecek tahayyül ediyoruz.
Buradan tekrar vurgulayalım; Kadınlar mahkûm etmeye çalıştığınız çaresiz hayatlara mecbur değil. Kadınlar ve çocuklar yoksulluk, şiddet, uyuşturucu ve suç sarmalındaki bir hayatın içinde ne zaman öldürüleceğini düşünerek yaşamayacak.
Biz, bu düzene sessiz kalmayacağız. Bu düzenin kurbanı kadınlar ve çocuklar olmayacak. Kadınları ve çocukları koruyamayan, korumayan bu düzeni mutlaka değiştireceğiz.
İstanbul Sözleşmesi yaşatır demeye de, 6284’ü uygula demeye de devam edeceğiz.
Kadınlar kadim şehrimizin sokaklarında yaşama katılacak, çocuklar huzurla büyüyecek!
Son sözümüz; bedeli ne olursa olsun sonuna kadar birlikte mücadeledir. Kadınların ve çocukların güvende olduğu bir toplum düzenini sağlayana kadar durmayacağız!
Çünkü kaybedecek tek bir kız kardeşimiz daha yok!”
Yorum Yazın