Gazeteci Yazar Kadir İncesu ’nun, gazeteciliğinin 50. yılını özel bir kitapla kutlayan Alaettin Bahçekapılı ile yaptığı söyleşiyi yayınlarken, duayen gazeteci ağabeyimiz Alaettin Bahçekapılı ’ya da İstanbulum Gazetesi ve Gazete Ataşehir ailesi olarak sağlıklı günler dileriz.
BENİM BAHÇEKAPILIM…
Radyonun popülerolduğu dönemin en çok dinlenen programlarına imza atan, bir program içinyüzlerce kilometre yol giden, sürekli okuyan, araştıran, Karadeniz dağları gibibaşı dik, düşüncelerinden taviz vermeyen, değil geri adım atmak kımıldamayan,sonucu ne olursa olsun hep yolunda yürüyen bir basın emekçisi AlâettinBahçekapılı…
Gücü kendisinde,düşüncelerinde…
Alâettin Bahçekapılı,gazeteciliğinin 50. yılını özel bir kitapla kutluyor.
Bahçekapılı, yakındostu yazar Korkut Akın’ın yaşamı, ülkenin 50 yıllık gündemindeki olaylar vedostları üzerine sorduğu soruları yanıtladı Gazeteciliğinin 50. Yılında “YitikUmutların Gece Bekçisi Alâettin Bahçekapılı” adlı bu nehir söyleşi kitabında…
Her ne varsa anlatmış,sözü evirmemiş çevirmemiş… BRT Yayınları tarafından yayımlanan kitap 560 sayfa…Puntoyu küçük tutmasa 800 sayfa olabilecek bir çalışma… Ve 2. cilt için dehazırlıklar devam ediyor.
Kitabı okuduğunuzdaBahçekapılı’nın hafızasına şaşıracaksınız. Bir o kadar da arşivleme ustalığına…Yanıtlar dönemin gazete, dergi ve kitaplarında çıkan yazılarla da desteklenmiş.Fotoğraflar da öyle…
Arşivin ne olduğunungünümüzde bile tam olarak anlaşılmadığı düşünülürse, 50 yıl öncesininşartlarına göre biriktirmek, saklamak çok önemli…
Yalnızca bu özelliğiiçin bile kutlanmalı Bahçekapılı…
Baştan yazayım da,unutmayayım. Korkut Akın da Bahçekapılı’nın yaşamını çok iyi araştırmış,yorumlamış, sorduğu sorularla da biraz çaresiz bırakmış diyemem amasıkıştırmış. Kutlamak gerekir.
Yaklaşık 20 yıldırtanırım Bahçekapılı’yı… Ataşehir’de Gündem gazetesinde çalıştığım günlerde butanışıklık iyice ilerledi. TRT’den emekli olduktan sonra aile şirketi BRT’debasın, radyo, tv reklamcılığı ve kitap yayımcılığı yapan Bahçekapılı 15 yılsüresince Ataşehir Ev Kültür dergisi ile Ataşehir Haberci Gazete’siniçıkardı/çıkarıyor.
Hâlâ sokaklarda,jübile yapmaya niyeti yok. Olmasın da…
Fotoğraf makinesi, seskayıt cihazı, not defteri, birkaç kalemin olduğu çantası sağ omuzundadır. Çoğu zaman etkinliklere başladığı anda gelir, ofiste yarım bırakmak istemediğibir haber yazdığı için… Etkinliğe en son gelir ve ilk giden de odur. Haberi biran “önce” yazıp yayınlamak içindir acelesi…
Ofisinde çalışırkenbiraz dağınık mı ne?Yıllar önce bürosuna gittiğimde, çalışma masasının üzerindetopluiğne başı kadar bile boş bir yer yoktu. Gazeteler, dergiler, kitaplar,notlar ve daha pek çok şey. Hemen sağında ise üst üste konmuş geçmişten günümüzekullandığı radyolar…
5N1K kuralınıbilirsiniz. Ataşehir’deki gazeteci arkadaşlarımızla biraz değiştirdik bukuralı: 5N1K+AB…
AB, AlâettinBahçekapılı demek: Sabrı, bilgisi, birikimi, inatçılığı, haberi takibi, bakışı…Ve çok fazla belli etmese de şefkati… Külyutmazdır, kandıramazsınız.Söylenenlerle, söylenmeyenleri çok iyi analiz eder. Bütün bunlardır AB… Hattadaha fazlası…
Yaptığı haberlerdenkendime çok ders çıkarmışımdır. Öğrenmenin yaşı yoktur. Çünkü AB de hâlâöğrenmek için çabalıyor. Attığı her adımın topluma bir yansıması olacağınınfarkında…
Rıfat Ilgaz’ıntanımlamasıyla “Türk edebiyatının Radyo’daki temsilcisi” yalnızca 1967-1994yılları arasında çalıştığı TRT’de 2 binden fazla izlence üretmiş, 20 bin sayfametin yazmış… Redaktör muhabir olarak başlayıp şef prodüktör olarak emekliolduğu güne kadar çalışan Bahçekapılı çoğu 2000 sonrası yayımlanan kitaplarında altyapısını oluşturmuş. Ve dostlarının…
Bahçekapılı’nınkitaplara olan tutkusunu öğrenciyken annesinden aldığı bir çift yumurtayısatarak kitap aldığı günlerde aramak gerekir.
İnanır mısınızbilemem: AB’nin hayatını bir eşek değiştirmiştir.
Çocukluğunda, hayallerinin peşinde koşmasının karşısında tek bir engel vardır,hem de aşılmaz bir engel: Babası… Babası, oğlunun ortaokul sonrası kazandığı üçyatılı okulun en kısasına gidip bir an önce hayata atılmasını ve geleceğinikurtarmasını istemektedir. Baba sözüne karşı gelinmez. Kara kara düşünürken,evlerinin önünde otlayan eşeğin ipini kopararak daha ilerideki otları yemesiniörnek olarak anlatır, babasına… Böylece baba, oğlunun hayallerinin peşindekoşmasına izin verir: Önce liseye, sonra üniversiteye; ne üniversiteye,üniversitelere gider, bitirir.
Bugüne kadar yaptığıradyo programlarını, çıkardığı dergileri, gazeteleri, kitapları, yazdığı hercümleyi, aldığı her nefesi açıklıyor sanki söyledikleri: “Beynim de, içim deyalnız bana ait değil… Ne düşüncelerim salt benim, ne içimdeki sesler…70’inemerdiven dayayan herkes gibi biraz kalabalığım… Belki bir fark; biraz dahayoğun yaşadım; biraz daha duyarlı… O kadar. Yaşadık, gördük; yaşananlarıdinledik; içselleştirdik; paylaştık. Hepsi bu… Şu anda da yaptığımız bu; birkuşağın yaşadığını, aktardığını paylaşıyoruz.”
İŞTE SİZE BAHÇEKAPILIİLE YAPTIĞIM SÖYLEŞİ…
- Nehir söyleşi düşüncesi nasıl oluştu?
- Adımı ak kâğıda basılı olarak 1963’te gördüm. ‘64-65-66 yıllarındaTrabzon’daki gazetelerde imzam göründü. ‘67’den itibaren de hem TRT’deprofesyonel gazeteciliğe başladım, hem ulusal basında yazılarım yayımlandı. Budurumu göz önüne alan eskimeyen arkadaşım Korkut Akın, dergi-gazete ofisimegidip gelirken önce Maçka Ortaokulu, Trabzon Lisesi, İstanbul’daki üniversitearkadaşlarımı sormaya başladı; ardından “bunca belge biriktirmişsin, anılar da…Bunlar böyle raflarda ve belleğinde mi kalacak?” gibi kışkırtıcı sorular sordu,suçlamalarda bulundu. Özellikle Trabzon’daki arkadaşlarımdan mektuplartoplamaya başladığını öğrendiğimde anladım ne yapmak istediğini… “Yazarlığının55, gazeteciliğinin de 50 yılında bir nehir söyleşi yapar mıyız?” “Hangi ara?”“Günü 25 saat yaşayarak!” “E peki.”
- Nasıl bir çalışma süreci geçirdiniz?
- Hiçde kolay olmadı. Belleğim arşivimden düzenliydi. Arşivim kaçtan-göçten dolayıparçalara bölünse de, yaşadıklarımı, gördüklerimi, duyduklarımı kayıt altındatutuyordum belleğimde. Zamanında sıcağı sıcağına yazdıklarım da vardı… 70’li80’li yıllardan iki gazete koleksiyonum var: Cumhuriyet ile Yeni Ortam. Gazete,dergi kesiklerini hiç sorma; konularına göre ayrılmış, dosyalar dolusu. Hangikonu hangi kitapta nasıl işlendi, o belleğimde… Fotoğraf dersen, 16 yaşındanberi ayrılmaz parçamdır fotoğraf makinesi; “filme ve fotoğraf baskısınaharcadığın parayı biriktirsen daha mı zengin olurdun” diye sorma, daha yoksulolurdum; çünkü akıp giden zamanı durduran unsurdur fotoğraf, anıların en sadıkbekçisidir, paha biçilemez.
YİTİK UMUTLAR… NEYİANLATIR?
- YitikUmutların Gece Bekçisi Alâettin Bahçekapılı nehir söyleşi kitabının ilkcildinde neler var?
- Maçka’daçocukluk, Trabzon’da gençlik yıllarım ve Türkiye, üniversite yıllarım ve Dünya,gazetecilik ve iç siyaset, her iş kutsaldır, ciddiyetle yapılmalıdır veaskerlik, bir kurum ve kuyu olarak TRT, öncesi ve sonrasıyla ihtilallerinfialler, “küheylana binen aceminin” aşkları, “sevgi emek ister” anlayışınavarıp evlilik, çoluk çocuğa karışmak… Yani bir ömrün, yolun yarısından sonrayagelmiş bir yaşanmışlığın kilometre taşları: 1946-1994 arası Alâettin yani.Kişisel ve sosyo-ekonomik boyutlarıyla… Halk için, hak için imza attığımizlenceler, boynuma takılan ödüller, haklılığımı belgeleyen sürgünler, örgütlümücadeleye katılmalar, Bakanlarla söyleşilerim ve ilginç yorumlarım,ölmeler-öldürülmeler ve duygularım… Yani dirençle, savaşımla yaşamış, dikdurmuş, teslim olmamış, vazgeçmemiş bir kuşağın bireyi olarak yoğungözlemlerim, tanıklıklarım… Sıralarında dirsek çürüttüğüm okullar;ilk-orta-lise-üniversiteler… Yurdu karış karış, yurt dışını biraz biraz dolaşıpüretilen, antene çıkarılan sesler… Ve diyetleri… Tabii TRT dışındakiçalışmalarım da var bu ciltte: Yayınevlerine redaktörlük, türkü derlemeleri,ansiklopedilere madde yazarlığı, dergilere yazılar-söyleşiler, öyküyarışmaları, kitap hazırlamaları… Çoğu Trabzon Lisesi’nden arkadaşlarımınhakkımdaki değerlendirmeleri de var bu ciltte.
- İkincikitapta neler olacak sorusuna geçmeden sormak isterim: Bu kitapta anlatımında“işte budur” dediğin bölümler var mı? Hangi konularda?
- Var.Dedemin ve kardeşlerinin Trabzon’dan yola çıkarak Sarıkamış’a doğru gidişi vegeri dönmeyişi… Maçka’daki, Trabzon’daki öğretmenlerimle, arkadaşlarımlailişkilerimi de iyi anlattığım düşüncesindeyim. Zaten denilmez mi,“çocukluğumuz yurdumuzdur.” “Yurdumu” içten, severek, açıkyüreklilikleanlattım. 1971 muhtırasında ve 1980 darbesinde yaşadıklarımı da… Cihan Alptekinile sıra arkadaşlığım ve sonrası: Kızıldere’de yaşananları birinci ağızdanöğrenmem, yeryüzüyle gökyüzü arasına sığamamam; TRT’de 101’ler olayı…Dostlarımın, arkadaşlarımın öldürülüşü… Söylediğim her söz “içimde camkırıkları” olarak döküldü sayfalara…
BENİM İÇİN TRABZONTERK ETMEYEN SEVGİLİDİR
- Birşeyin farkına varıyorum sizinle konuşurken: Trabzon deyince gözlerinizışıldıyor, neden ki?
- Nedenolmasın ki! Yaylalarında “yalınayak izimin kaldığı”, derelerinde “çimdiğim”,mısırından, tütününden, fındığından ekmek parası çıkardığım, kültüründeharmanlandığım yerdir Trabzon. Arkana baktığında başı dumanlı dağdır ama, önebakarsan bir kocaman umman; uygarlık ve kültür beşiği… Nasiplenmek istesen deistemesen de Trabzon’da yaşamak varsıl eder insanı, beyinsel anlamda. Örneklervardır önünde yerelden ulusala, ulusaldan evrensele taşmış. Birine bile değseelin, takılsa gözün kanatlanırsın hangi gökyüzüne uçmak istersen… İnsanı terketmeyen bir sevdadır Trabzon. Her yere gelir seninle. Onun için “kentlerinsınırları yoktur sevenleri bulundukça, her nereye gidersen kentinin sınırlarıorasıdır” derim. Ol nedenle benim için de “her yer Trabzon.” “Terk etmedisevdan beni” dediğim yerdir.
- BuTrabzon konusunu bir başka söyleşide sürdürelim derim, belli ki çok dolusun…Yayımlayacak yer bulursak tabii… “Yitik Umutların Gece Bekçisi AlâettinBahçekapılı” kitabının 2. cildinde neler olacak?
- Şimdilik500 sayfası yazılmış 2. ciltte, TRT’den emekli olduktan sonrasını, yani1994’ten bugüne dek yaptıklarımı, yaşadıklarımı anlatıyorum: Reklam dünyasındaözgün projeler, TRT’deki izlencelerime de yansıyan boyutlarıyla sivil toplumkuruluşlarında “kuvayi milliye çevrecisi” olarak çalışmalarım, siyasalgelişmelere ilişkin gözlemlerim, 19 Mayıs 1999’da dünyanın, Türkiye’nin veKaradeniz’in çevre sorunlarına dikkat çekmek için “Samsun’a gidiş”in ürünüÇevre Kurtuluş Savaşı Hemen Şimdi kitabım ile alanında ilk olan, artık sesiniduyamayacağımız 44 ünlü değer ile yaptığım söyleşileri -ve seslerini-içeren Sesleri Bende Kaldı kitabım hakkında yazılanlar. Ayrıca Gebze’nin AltınYılları, İnsanlık Cüzdanı, Gelincik Tarlası Gibi, Ataşehir’in 100’ü, Nâzım Sen GittinGideli, Ruhi Su Sen Gittin Gideli kitaplarımın yazım süreçleri ve haklarındaeleştirmenlerin değerlendirmeleri… Ataşehir’de imar planlarına karşı savaşımım.Ataşehir’de dergi ve gazete çıkarmaya başlayışım, rekor sayılara ulaşmanınkeyfi… Yerel ve ulusal basının durumu hakkındaki saptamalarım… Genel ve yerelyönetimlerle ilişkiler… Yani ömrümün bir çeyreğindeki olaylar, anılar…
KÜSMEK İLAÇTIRBAZEN
- Nedendünyaya küsülüsünüz?
- Çokda öyle değilim; 1967’de İstanbul’dan geçici görevle TRT Muhabiri olarakgönderildiğim Kars Radyosu’nda “Yitik Umutların Gece Bekçisi” anabaşlığıyla yazdığım bir dizi şiirdeki dizemdir bu, bir duygu patlamasıdır; “bendünyaya küsülü çocuk.” Gerçeklik payı taşımaz mı, taşır. Hep “çocuk” muyum,çocuğum. Çabuk “küser” miyim, küserim. Kime kime? Bana, sana, ona,Dünyaya. Açık eder miyim bu duygumu? Etmem. Onun için hep “Karamızdışımızda, yaramız içimizde” derim. Yani demem o ki, yalnızca kendimesakladığım, açık etmediğim bir duygudur “dünyaya küsülü çocuk” olmak. Birbakıma “çocuk”luk işte…
- Ama,bence büyüklük de…
- Zamaniçinde benliğime yerleşmiş bir özellik. Gazeteci olarak karşılaştığım her olayıete-kemiğe büründürerek paylaşma, ulaşılan her bilgiyi karşımdakine-toplumageçirme gayret ve telaşımın da tetiklediği bir özellik; küsülü olmak. Öyle ya,siz gayret edersiniz bir mum daha yakmak için, karanlığın aydınlığa çıkmasıiçin, karşınızdaki söylediğinizi anlamaz, uymaz, “kendi somutunu yaşamayı”sürdürür; böylece “dünyayı iyiye, güzele, doğruya götürme” özgörevinizi yerinegetiremezsiniz… Öyle bir duyguya kapılırsınız? “İşe yaramıyorum,uyandıramıyorum.” Ne yaparsınız böyle bir durumda? İçinize atar,küsersiniz.
- Oysaçok iyi bilirsiniz, siz ne denli güzel, iyi, doğru anlatırsanız anlatınkarşınızdakinin anladığı kadar başarılısınız.
- İştetam da öyle. Bir yanda karşınızdakinin yetersizliği yüzünden üstlendiğinizözgörevi yerine getirememe olgusu, bir yanda da “son tahlilde” salınızıtaşıyacak dört kişiye gereksinmeniz olacağı gerçeği… Üstelik bu dört kişininkim olacağını bilememe durumu… Ne yaparsınız? Üstelemezsiniz, layık olmadığınıbildiğiniz halde sevmeyi sürdürürsünüz, içiniz kırılır, küsersiniz içten içe…Küsülü olmak budur, bu nedenledir!
- Keşkelerinizvar mı?
- Olmazmı? Her insanın olduğu gibi… Keşke bugünkü aklım olsaydı da, şunu dasöyleseydim, şunu da yapsaydım dediğim olmuştur/olmaktadır. Yaptıklarımdanpişman mıyım? Hayır. Yapmadıklarımdan/yapamadıklarımdan pişmanlık duyduğumolur. Ama gün 24 saat; bazen “her şeyi” yapmaya fırsatınız olmayabiliyor…
- Herkes“her şeyi” yapmak zorunda/durumunda mı?
- Hayır,değil. Her birey en iyi bildiği şeyi, işi yapmalı. Her şeyden birazını yapan,hiçbir şey yapmamış demektir. Ama, bir işi yapacaksanız en iyisiniyapmalısınız, en birinciye geleni. İkinci olmak yenilgidir. Derler ya, “engüzel güzelin düşmanıdır”, öyle.
- Mükemmelliyetçilikduygusu her zaman dost değildir insana…
- İnsanbir bütün. Her şey var içinde…
- Neleriözlüyorsunuz?
- An’a,duruma, koşullara göre değişir özlediklerim: Gün olur…
- Alırbaşınızı gidersiniz!
- Hayır,gün olur alır başınızı gidemezsiniz, gidemediğiniz yeri, oradakileriözlersiniz; ananızı, babanızı, kardeşlerinizi, dostlarınızı… Kentinizi… İkisözü üst üste koyduğunuz arkadaşlarınızı. Gün olur, yitirdiğiniz bir şeyiözlersiniz: Baskı altındasınız özgürlüğü-demokrasiyi, seçime hilekarıştırılmıştır dürüstlüğü-şeffaflığı özlersiniz. Yârinizden ayrı düşersiniz;“dudağından getirilmiş bir kadre alev karanfili” özlersiniz. “Gemilergeçer rüyalarınızdan, allı pullu gemiler” denizi özlersiniz; gitmeleri,dönmeyecek gibi gitmeleri… Her şeyi geride bırakıp… Okul sıralarını özlersinizbir soruyu yanıtlayamadığınızda; sokakları, miting alanlarını özlersinizbirinin bir sorunu çözümsüz kaldığında… Yalnız, kimsesiz duyumsarsınızkendinizi milyonlar içinde; “gözlerinde parıltısı bakır bir tasın / kulaklarınkomşuların ayak sesinde / varsın bir yudum su veren olmasın / başucunda birisana ‘su yok’ desin de” şiirinde olduğu gibi “su yok” diyecek biriniözlersiniz. Nece içiniz kalabalık olsa da, bir başına duyumsarsınız kendinizive o da size yetmez… Sormak istediğin bunlar mıydı?
ÇOĞUNLUKLASİSYPHOS’UM, BAZEN DE DON KİŞOT
- Bunlarolsun. Bulduğumla yetinmeyi öğrendim. Bu kitapta kendinizi Sisyphosolarak gördüğünüzü dile getiriyorsunuz.
- SisyphosYunan mitolojisinde, yeraltı dünyasında büyük bir kayayı bir tepenin en yükseknoktasına dek yuvarlamaya mahkûm edilmiş bir kraldır. Her seferinde tepeyeçıkardığı kaya geriye yuvarlanmaktadır ve Sisyphos yeniden aynı işlemiyapmaktadır. Homeros'a göre Sisyphos ölümlülerin en bilgesi olaninsandır: Mücadelenin, vazgeçmemenin, emeğin simgesidir. Alışılmış kalıplarındışına çıkışın simgesi; yeraltı dünyasından yeryüzüne döner ve “geriye dönmeyireddeder.”; ölünce cenaze töreni yapılmamasını vasiyet eder; yani mitolojikTanrıların koyduğu kurallara başkaldıran bir simge kahraman. Mitolojideki bufigür başarıya, belki de kişisel utkuya ulaşması bir nedenle engellenmiş; ancakyenilgiyi kabul etmeyen, yeniden yeniden deneyen kişiler için kullanılır… YitikUmutların Gece Bekçisi Alâettin Bahçekapılı nehir söyleşisi okunduğundaörnekleriyle ve çok net biçimde anlaşılır neden Sisyphos’la kendimiözdeşleştirdiğim.
- Okumakgerek diyorsunuz yani!
- Evet,“okumak şart.”
- Nehirsöyleşi sırasında, Korkut Akın’ın sorularını yanıtlama sürecinde kendinizle birhesaplaşma yaşadınız mı?
- Yaşanmazmı? Kendimi “temize çekmek” bakımından bir fırsat oldu bu nehir söyleşi:Sisyphos gibi davranmak bir yana, kimi yerde yel değirmenleriyle savaşan DonQuijote (Don Kişot) gibi de buldum kendimi. Ama, o güne bugünden bakmanıngetirdiği sonuçlardır bu yargılar diye düşünüyorum. Yine de şunusöyleyebilirim: “Bütün renkler aynı hızda kirleniyordu / Birinciliği beyazaverdiler.”
- Vesiz, Halikarnas Balıkçısı’nın roman kahramanı Hoşbulduk Selim Dede’nin“kayığın başına geçip arkadakilere ‘hey siz benden geçen havayı soluyorsunuz’”demesini çok seversiniz.
- Tamda öyle. Ayrıca “Her güzel söz sevk eder beni bir üzüntüye / Soruyorumkendime: hangi fikri ben ektim / Kızıyorum Eflatun fesatlık etti diye / Belki ohikmetleri bugün ben diyecektim!” Bu, 33 yaşında ölen Trabzonlugazeteci-şair Ömer Turan Eyuboğlu’nun şiiri. Bu şiiri de çok severim. Sankibenim de tutumumdur dizelere dökülen… Altına imzamı atarım.
- Anlaşılmıştır. Alışılmış türde son bir soru: Bu kitapla birlikte şair, yazar,araştırmacı olarak 20 kitaba imza atmışsınız. TRT’ye de 2 bini aşkın izlenceyaptığınızı biliyoruz. En çok hangisini/hangilerini seversiniz?
- Alışılmıştürde bir yanıt vereyim: “Hepsi benim çocuklarım. İnsan çocuklarını birbirindenayırabilir mi?” Şaka bir yana, Sesleri Bende Kaldı alışılmadık türde biryapıtımdır; Nâzım Sen Gittin Gideli ile Nabi Belekoğlu’yla birlikte hazırladığımRuhi Su Sen Gittin Gideli yapıtları vefa ürünüdür ve “ardından mektup” türüneyol açıcıdır; Çevre Kurtuluş Savaşı Hemen Şimdi ise 20 yıl öncesinden, bugündünyanın ve ülkemizin kâbusu haline gelen çevre sorunlarına dikkat çeken birişaret fişeğidir. Öteki yapıtlarımı da severim, emek-alınteri var tümünde.Alınterimin matbaa mürekkebine bulanmasını bekleyen 8 kitabım daha var.
- Tabii,bir de Yitik Umutların Gece Bekçisi Alâettin Bahçekapılı’nın 2. cildi. Kolay gelsin, teşekkürler.
- Benteşekkür ederim.
Yorum Yazın