Bugün basın bayramı. Gerek siyasal, gerekse de ekonomik boyutlu sansür ve baskının kendini en çok hissettirdiği bir süreçten geçiyoruz.Can Dündar, bugünkü yazısında 24 Temmuz Basın Bayramı, sansür ve tutuklu gazeteciler hakkında mesajlar verdi. İşte o yazı:
Bugün bizim bayramımız.Basında sansürün kaldırılışının yıldönümü...24 Temmuz 1908’de Meşrutiyet’in ilanından sonra, eski alışkanlıkla gazetelere giden sansür memurları “Basın hürdür, sansür edilemez” denilerek geri çevrilmişti.O gün gazetede ne yazacağına, gazeteciler karar vermişti.
Geçen 104 yılda iktidarlar, sansür memuruna iş bırakmayacak, sansürü ustaca saklayacak, daha kalıcı denetim mekanizmaları kurdu.Bunların en önemlisi, “iktisadi sansür”dür.Yani, devletle işi olan medya patronunu mali kıskaca alıp susturma yöntemi... Yayın yönetmenlerine patrondan gelen “Aman o bakana dokunmayın, onunla işimiz var” telefonu ya da bakanlardan gelen, “O manşetle, sizin patronun kredi talebini tehlikeye attınız” mesajı, gizli sansürdür.Diğer bir yöntem, yazma cesareti gösteren gazeteciye baskı yapıp diğerlerine “Sen de yazarsan sonun böyle olur” deme yöntemidir.Özdenetimle, sansür memuru, yazarın beyninde görev yapar hale gelmiştir.Resmi sansürün kaldırılışının 104. yılında, bu yeni sansür yöntemleriyle nasıl baş edeceğimizi düşünmeliyiz.CHP lideri Kılıçdaroğlu, kurultayda gazetecileri, aydınları dik durmaya, korkmadan yazmaya çağırdı.Yazalım yazmasına da, bize “Dik dur” diyen CHP, dik duruşu yüzünden saldırıya uğrayan, yargılanan, hapsedilen, işten çıkarılan gazetecilere hakkıyla sahip çıkabildi mi?Kaldı ki, ifade özgürlüğü mücadelesi, sadece gazetecinin onuruna, aydının cesaretine bel bağlayarak yürütülebilir mi?Hepimiz içeri girsek, baskı ve sansür alt edilebilir mi?Sadece CHP değil, diğer partiler de medyadan yakındığı halde, ortaya alternatif bir medya politikası koyamıyor.Oysa onlardan beklenen, “Sen yürü, arkandayız” türünden bir cesaret telkininden ziyade, cesarete gerek bırakmayacak kadar geniş özgürlük alanı açacak politikalar geliştirmeleridir.Yarın iktidara geldiklerinde, “Mademki medya, iktidar kimdeyse onun borusunu üflüyor, biraz da biz kullanalım” demeyecekleri ne malum?Bunun garantisini nasıl verecekler?Medyada tekelleşmenin önüne nasıl geçecekler?Gazete sahiplerinin devletle işlerinin, yayın politikasına yansımasını, hükümet müdahalesine kapı aralamasını nasıl önleyecekler?Otosansürle nasıl baş edecekler?Yazarların, fikirlerinden ötürü hedef olmaması, işsiz kalmaması için ne tür yasal korunaklar önerecekler?Medyada sendikalaşmayı nasıl diriltecekler?Basın İlan Kurumu’nu, RTÜK’ü, Muzır Neşriyat Kanunu’nu, internet yasaklarını, devlet sırlarını ne yapacaklar?Türkiye’yi basın özgürlüğünde dünyanın yüz karalarından biri konumundan nasıl çıkaracaklar?“Halkın haberdar olma hakkı”nı nasıl güvenceye alacaklar?Daha demokratik bir yayıncılık ortamı ve özgür bir fikir iklimi için, sermaye sahibi olmayan fikir sahiplerine yönelik, müdahaleci olmayan bir destek politikaları var mı?Aydın, her koşulda, tek başına da olsa dik durmalıdır.Bu, doğru.Ama ona cesaret telkin eden lider de, o cesareti güvenceye alacak, hatta o cesarete gerek bırakmayacak politikalar üretmelidir. Hapisteki gazeteci dostlara, iyi bayramlar...
Yorum Yazın