İdareci Terörü
GÜNDEMİdareci Terörü
Eğitimcilerin görevi öğrencilerin iyi bir psikoloji ile eğitimlerini sürdürmeleri için gerekli ortamı sağlamaktır. İdareciler, bağırmak sorun yaratmak için atanmıyorlar. Atananlar da asil görevlerini unutmamaları gerekir. Unutmayalım ki okullar öğrencilerindir. Onlar olduğu için sizler varsınız. Makamları silah olarak kullanıp, kendi istek ve arzularını veya başkaların istediklerini yerine getirmek için öğrencilerin huzurunu bozmaya hiç kimsenin hakkı yok. İşte tipik bir örnek. Kadıköy bölgesinde etütlü bir okulda yaşananlar ve bu olumsuzluklara karşı duyarlı velilerin basın açıklaması.Değerli basın mensupları...
Bizler Göztepe İlkokulu ve Ortaokulu velileri olarak, okulumuzda yaşanan, üzücü yönleri giderek artan ve artık velisiyle, personeliyle sadece “yetişkin”leri değil, çocukları da etkileyen bir dizi gelişmeyle ilgili olarak bir basın açıklaması yapma gereği duyduk. Bizler, kademeli olarak dönüştürülmekte oldukları halde, hali hazırda etüdlü beslenmeli okulların şartlarından yararlanan velileriz. Çocuklarımız sabah 09:00 akşam 17:30 arası Göztepe İlkokulu ve Ortaokulu’nda eğitim görüyor. Çocuklarımız tam gün okulda olduğu için öğle yemeği, ilkindi kahvaltısı, temizlik, güvenlik ve ayrıca revir hizmetlerinden yararlanıyorlar. Bu hizmetlerin maddi karşılıkları da biz veliler tarafından, düzenli olarak ödediğimiz aidatlarla karşılanıyor ve bu tutar, 2012-2013 eğitim öğretim yılı için, öğrenci başına yıllık 2850 TL olarak ödeniyor. Etütlü beslenmeli okulların dönüştürülmesiyle ilgili olarak yaşadığımız sıkıntılar ve çelişkiler zaten bilinirken, sadece bu okula, Göztepe İlkokulu ve Ortaokulu’na “özel” bazı sorunlar da bunlara eklenmiş durumda. Bu sorunlar, düne gelinceye sadece biz anne-babaları düşündürürken, son iki yıldır çocuklarımızın da sağlığını, güvenliğini, eğitimlerini ve en önemlisi psikolojilerini etkileyen bir çerçeveye oturmuş bulunuyor. Bunları özetlemek gerekirse... 1) Önceden okulumuzda, günlük olarak pişirilen ve aynı gün içinde çocuklarımızın tükettiği öğle yemekleri, geçen yıl açılan bir ihaleyle bir yemek firmasınca karşılanmaya başlandı. Söz konusu yemek firmasının 6-14 yaş arasındaki çocuklarımıza verdiği yemekler kalori, hijyen, tazelik ve malzeme açısından son derece uygunsuz. Çocukların bu yemekler yüzünden defalarca mide ve barsak sorunları yaşadığı hepimizin malumu. Dahası, verilen yemekler de miktar olarak yetersiz ve niteliksiz. Söz konusu yemek firmasının hizmetinden veliler olarak hoşnut olmadığımızı yemek firması yetkililerine ve okul yönetimine defalarca bildirdiğimiz halde, sözde “memnuniyet ilkesi” gereği aynı yemek firması ile yine sözleşme imzalandı. Çocuklarımız iki yıldır aynı sağlıksız ve şaibeli malzemeden imal edilen yemekleri tüketmeye devam ediyor. 2) Yıllardır çocuklarımıza, dolayısıyla bize hizmet eden veren, sendikalı oldukları için yeri yurdu belli, çocuklarımızın ve bizlerin güvenini kazanmış, en yenisi 5, en kıdemlisi 20 yıla yakın süredir okulumuzda çalışan personelimiz, işlerinden çıkarılmak isteniyor. Söz konusu personel arasında okulun tek güvenlik görevlisi, tek hemşiresi de yer alıyor. Bu çalışanlar, uzun yıllardır aynı kurumda hizmet verdikleri ve biz velilerin güvenini kazandıkları halde, sırf sendikalı oldukları için “ihtiyaç fazlası” sayıda oldukları iddiasıyla okuldan tazminatsız uzaklaştırılmak isteniyor. 900 öğrenciye 13 personel’in fazla olduğu iddia ediliyor. Daha da önemlisi, işten çıkarılmaları halinde, yerlerine kimin geleceği açıklanmıyor. Her soruna “para” çerçevesinden yaklaşmayı alışkanlık haline getiren okul yönetiminin taşeron firmayla anlaşmak istediği, bunu gerçekleştirmeleri halinde ise çocukların güvenlik ve temizlik başta olmak üzere, (tıpkı ihaleyle satın alınan yemek hizmetinde olduğu gibi, başta çocuklar, sonra da biz veliler olmak üzere) aynı kitlenin ikinci kez mağdur edileceği biliniyor. 3) Okul yönetimi, yukarıda açıklanan konularla ilgili olarak, gerek biz velilerin ısrarlı soruları ve girişimleri, gerekse “ben yaptım, oldu” şeklinde tepeden inme uygulamaları aklına estiği gibi hayata geçirme alışkanlığı nedeniyle, okul personelini mobbing yoluyla bezdirip, amacına ulaşmayı hedefliyor. Söz konusu mobbing eylemleri, * Hemşiremiz, güvenlik görevlimiz, temizlik görevlilerimize çocukların gözü önünde ulu orta bağırmak, * Yine çocukların gözü önünde personeli azarlayıp, aşağılamayı alışkanlık haline getirmek, * Görev tanımlarında yer almayan işleri yapmalarını “emretmek”, * İzin günleri, tazminat hakları hatta maaşları ile ilgili tehditler yağdırmak, pazarlık ortamları oluşturmak şeklinde devam ediyor. Diğer bir ifadeyle okul yönetimi, okul personelini mobbing uygulayarak istifaya, iş akitlerinin feshine zorluyor. Biz veliler olarak bu baskılara ve çocuklarımızdan gelen şikayetlere daha fazla kayıtsız kalmadık ve bir dilekçe hazırladık. Söz konusu dilekçede, çocuklarımızın yediği yemekleri hazırlayan firmayı, yemeklerin ve ilkindi kahvaltılarının niteliğini sorguladık. Daha da önemlisi, personelimize ne olacağını, neden işten çıkarılmak istendiklerini sorduk. Bizler, çalışan anne-babalarız. Her gün, her an okulda bulunamayız. Aklımızı kurcalayan ve çocuklarımızı hem huzursuz hem de hasta eden bu soruları, okul dışında hazırlayıp, birbirimizle haberleşerek, okul içinde dağıtmaya çalıştığımız bir dilekçeyle okul yönetimine sormamızdan daha doğal ne olabilir? Ama sonrası, hiç de ummadığımız bir şekilde geldi: Yukarıda içeriğini tanımladığımız dilekçeyi okulda dağıtırken, okul müdürünün ve müdür yardımcılarının bu işten huzursuz olacağını hesaba katamadık.- Anne babalarına iletsinler diye dilekçe verilen, ya da aklı o kadarına erdiği için, kendisi gelip dilekçe alan çocuklarımıza baskı uygulanabileceğini,
- Tek tek okuldaki bütün sınıflara girilerek, çocuklarda dilekçe olup olmadığının sorulacağını,
- Dilekçeyi veren çocukların “kimden” aldığının sorgulanacağını,
- Bazı sınıflarda, çocuklara baskıyla “dilekçeyi kimden aldıklarının” bir anlamda itiraf ettirileceğini,
- Çocuklarımıza sanki yasa dışı bir iş yapıyorlarmış gibi davranılacağını,
- Dahası, bu sorgulama ve baskıyla konuşturma sırasında, müdür muavinlerinin, 18 yaş altı bu çocukları sorgularken, zorunlu oldukları halde, yanlarına bir rehberlik öğretmeni alma zahmetine bile katlanmayacaklarını,
- Hızını alamayan, hırsını gemlemekten aciz okul yöneticilerinin öfkelerini çocuklardan okul personeline yönelteceğini düşünemedik...
- Personelimizden 28 haftalık hamile olan bir hanıma müdür muavini tarafından avaz avaz bağırıldı. 22 Mart 2013 tarihinde yaşadığı bu ağır baskı ve gördüğü hakaret nedeniyle bu hanım bebeğini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Şu anda bile hastanede, müşahade altında. Aile düzeni bir yana, psikolojisi de altüst olmuş halde ve bu durum doktor raporlarıyla da sabit.
- Personelimizden, okulumuzun tek güvenlik görevlisi olan arkadaşımız, aynı gün, yine 22 Mart 2013 tarihinde kendisine uygulanan baskı, sözlü şiddet ve hakaret sonucu kalp spazmı geçirdi. Bu erkek personel, şu anda raporlu ve atlattığı da “hiper tansiyona bağlı beyin kanaması” tehlikesi!
- Bir başka erkek personelimiz, yine 22 Mart 2013 tarihinde, müdür yardımcısı tarafından yakasına yapışılarak tartaklandı. Durum Göztepe Karakolu’na intikal etti ve parçalanan iş üniforması da delil olarak saklanıyor.
- Hemşiremiz, bir devlet memuruna yakışmayan ses tonu ve hitap şekliyle, diğer müdür yardımcısı tarafından, okulun iç merdivenlerinde ve ders sırasında, öğrencilerin gözleri önünde çığlık çığlığa azarlandı, hakkında içi boş iddialarla tutanak tutuldu, öğrencilerden hemşiremiz alehinde tanıklık etmeleri istendi, 18 yaş altı çocuklarımızın korkuyla verilen ifadeleri kayda geçirildi.
- Şaibeli bir yemek ihalesine ve sağlıksız, yetersiz yemeklere itirazından ve
- Sendikalı oldukları için işten ayrılmaya zorlanan personelimize duyduğumuz güven ve kendilerine sahip çıkma isteğimizden kaynaklandığına bir kez daha dikkatinizi çekeriz.
İlginizi Çekebilir